185 film

Eski bir New York'lu yazar olan Nick ve karısı "havalı kız" Amy. Beşinci evlilik yıl dönümlerinde Amy kaybolur ve evlilikleri bir gizeme dönüşür. Nick şüphe uyandırıcı davranışları yüzünden bir numaralı şüpheli olur. Amy, ölü ya da diri bulunmak üzere ilham arayışındaki dünyanın gözleri önünde medya çılgınlığının övülen malzemesi haline gelir. Nick ve Amy'nin bu romantik birlikteliği Amy'nin kaybolması ile simgesel bir Amerikalı suç hikayesine dönüşür. Amy'nin yok oluşu gizemli bir aynalı koridor haline gelir. Ortaya çıkan olaylar karışıklık ve şok etkisi yaratarak can alıcı soruları beraberinde getirir.

Bir çocuk psikiyatrisi olan Dr. Crowe, yıllar önce bir saldırıya uğramış ve hayatı değişmiştir. Son ilgilendiği hastası, 6 yaşındaki bir erkek çocuğu olan Cole Sear'ın bir sırrı vardır. Çok az insana nasip olan bir yetenekle kutsanmış ya da lanetlenmiştir: Ölmüş ama huzur bulamamış insanların etrafımızda dolaşan hayaletlerini görüp onlarla konuşmaktadır. Crowe, güçlerinin sınırlarını bilmediği ve anlayamadığı için korku içinde olan Cole'un yalnızca sırrını paylaşan tek kişi olmakla kalmayacak, aynı zamanda onunla birlikte cesur bir yolculuğa da çıkacaktır. İkisi de, içlerindeki boşluğu, yine kendi içlerine yapacakları bir yolculukta bulacakları şeylerle dolduracaklardır. Unutmamak gereken bir nokta daha olduğunu hatırlatmadan geçmeyelim: Gerçekler, bulundukları zaman çok acıtabilir...

Yaşamını çiftliklerde çalışarak kazanan Ennis Del Mar ve rodeocu Jack Twist, Brokeback Dağı'nda bir koyun sürüsüne çobanlık işine alınırlar. Dağda birlikte geçirdikleri zaman içinde her ikisi de başta duygularını inkâr etseler de birbirlerine karşı koyamazlar ve aralarında inişli çıkışlı, tutkulu bir ilişki başlar. İş bittiğinde ayrılırlar. Her ikisi de evlenip çocuk sahibi olur. Tam 4 yıl sonra Jack'in Ennis'e gönderdiği bir kart ile yolları yeniden kesişir

Korkunç bir tren kazasından yara dahi almadan kurtulan adam, bir anda insanların ilgi odağı olmuştur. Bu doğaüstü durumun açıklanması, David Dunn (Bruce Willis) adlı kazazedenin kendisi hakkındaki bazı gerçekleri keşfetmesine giden yolu açar. Bunlar olurken David’le tanışmak isteyen bir çizgi roman uzmanının alışılmadık durumla ilgili teorisi, iki adamı birbirine bağlayan garip bir denkleme dayanmaktadır. Altıncı His'le adını duyuran yazar/yönetmen M. Night Shyamalan’dan, Hitchcock tatları da barındıran bir gerilim/bilimkurgu…

n 19, 1984

Vasat bir besteci olan Salieri ile rakip olan Wolfgang Amadeus Mozart, müzikal dehasıyla ölümsüzlük kazanıyor. Salieri'nin bu durumu hazmedememesi intikam isteğiyle dolmasına neden olur.

Kevin Lomax, Floridada yaşayan ve hiç dava kaybetmeyen genç bir savunma avukatıdır. Suç ne kadar büyük olursa olsun Lomax, karizmasıyla jüriyi her zaman etkilemeyi başarır ve müvekkilini kurtarır. Lomaxın karısı Mary Ann ile mutlu bir evliliği vardır. Kısaca hayatındaki her şey mükemmeldir. Ta ki bir öğretmenin öğrencisine tecavüzüyle ilgili bir davayı alana kadar. Lomax, jüriyi genç kızın öğretmeni hakkında yalan söyleyebileceğine inandırır, müvekkilinin suçlu olduğunu bildiği halde davayı kazanır. Artık önü açılmıştır. Suçlar kenti olarak bilinen New Yorktaki bir hukuk bürosundan yüksek ücretli bir teklif alır. Teklifi yapan, tüm dünyada davaları ve müşterileri olan büyük hukuk bürosunun kurucusu John Milton dur. Lomax farkında değildir ama cehenneme adım atmak üzeredir.

Güneyli güzel Scarlett O'Hara üç evliliği, iç savaş ve Güneyin yeniden inşaa edilmesi sürecinde zenginlikten fakirliğe düşüşünü, sonra yeniden zenginliğe kavuşmasını anlatan film, Margaret Mitchell'in klasik eserinden sinemaya uyarlanmış olup yapımcı David O. Selznick'in en başarılı eseri kabul edilmiştir.

Dan Gallagher (Micheal Douglas), evli, başarılı ve mutlu bir avukat. Karısının evde olmadığı bir gün, partiye giden Dan, burada cazibeli bir kadın olan Alex Forrest (Glenn Close) ile tanışıyor ve birlikte oluyor. Küçük bir kaçamak yaptığını düşünen Dan ertesi gün kadını unutmak niyetinde, ancak Alex’ten kurtulmak sandığı kadar kolay değil.

Yapay zekanın moda olduğu ve doğanın uzak bir anı haline geldiği yakın bir gelecekte geçen filmde Rachel ve Alvy, ilişkilerini bir sonraki seviyeye taşımaya ve bir aile kurmaya hazır New Yorklu bir çifttir.

Orson Welles‘in başyapıtlarından “Muhteşem Ambersonlar“, aynı zamanda yönetmenin en talihsiz filmlerinden birisi. Yapımcı firmanın marifetiyle yarısından çoğu kurguda yok edilerek (148 dakikadan 88 dakikaya indirildi) gösterime sokulan “Muhteşem Ambersonlar“, aristokrat bir ailenin çöküşünü ve güç dengelerinin bozulması yüzünden bir anda sınıf düşmesini anlatıyor. George Amberson Minafer (Tim Holt) aristokrat bir ailenin, güç-budalası haline gelmiş oğlu. Bir mucit olan Eugene Morgan (Joseph Cotten) George’un annesine aşık oluyor, ancak kadın çok daha zengin bir adam olan Wilbur Minafer’ın (Donald Dillaway) büyüsüne kapılıyor. Yıllar sonra Eugene şehre geri dönüyor, üstelik yeni bir icadın, otomobilin yaratıcısı olarak...

Welles’in ölümünden sonra bilgisayarla renklendirilen filmin kurgusunu ileride birçok başarılı filme imza atacak olan Robert Wise yapmıştı.

Johnny Clay, son bir vurgun yaparak emekli olmaya karar veren, eski bir mahkumdur. Bir hipodromu soymaya niyetlenen Johnny ve ortağı Nikki sağlam bir plan yaparlar. Buna göre Nikki, dikkatleri başka yöne çekmek için yarışan atlardan birini vuracak; çıkan kargaşada yararlanan Johnny de bahislerin oynandığı vezneyi soyacaktır. Soygun için gerekli ekibi toparlayan Johnny, işi en küçük ayrıntısına kadar planlar ama yine de bazı şeylerin yanlış gitmesine engel olamaz...

Dışarıdan bakıldığında Cal Weaver'ın (Steve Carell) kusursuz bir hayatı vardır: mükemmel bir işe, harika bir eve sahiptir ve gençlik aşkı karısı olmuş, ona sevimli çocuklar vermiştir. Fakat Cal'in gördüğü Amerikan rüyasından karısı Emily'nin (Julianne Moore) onu aldattığını ve dahası ayrılmak istediğini öğrenerek uyanır.Artık 40'ında yalnız bir adam olan Cal çapkınlıkta ve flörtleşmekte genç Jacob (Ryan Gosling), o kadar iyi değildir. Bir barda taşıtığı Jacob'ta gerçekten şeytan tüyü vardır ve Cal'a bekar bir hayat sürdürmenin püf noktalarını bu adam öğretecektir. Bir yandan da ergenliğe giren çocuklarıyla ilişkisini dengelemeye çalışan Cal kendini bir aşk üçgenini çözmeye çalışırken bulur!

Öykünün merkezinde yer alan karakter bizzat senaryoyu yazan Charlie Kaufman. Susan Orlean’ın The Orchid Thief kitabını senaryolaştırmaya çalışmaktadır. Başındaki orkide belası yetmiyormuş gibi, bir de konvensiyonel bir gerilim senaryosu yazmaya çalışan ikiz kardeşiyle uğraşmaktadır... Filmin bu noktadan itibaren nerelere ilerlediğini öğrenmek için izlemeniz lazım, zaten söylesek de inanmazsınız ! Bir yaprağın damarları gibi çatallanıp budaklanan yapım, günümüz sinemasının en yaratıcı yönetmenlerinden biriyle, en çılgın senaristini biraraya getiriyor.

Film, İtalyan moda evi Gucci'nin ardındaki aile imparatorluğunun şok edici gerçek hikayesinden ilham alıyor. Otuz yıllık aşk, ihanet, çöküş, intikam ve nihayetinde cinayetle, bir ismin ne anlama geldiğini, değerinin ne olduğunu ve bir ailenin kontrol için ne kadar ileri gidebileceğini görüyoruz.

On sekizinci yüzyıl sonu, çok güzel ve büyüleyici Düşes Georgiana Spencer (Keira Knightley), dönemin en etkileyici kadınıdır. Güzelliği ve karizmasıyla toplumda nam salmıştır. Bu namın duyulmasıyla kendinden yaşça büyük olan Devonshire Dükü (Ralph Fiennes) ile görücü usulü evlenir. Bu evlilikle beraber Georgiana moda ikonu ve kurnaz bir politikacı haline gelir. Ancak evliliğinde bulamadığı aşkı umutsuzca aramaya devam eden Georgina’nın hayatı Charles Grey (Dominic Cooper) ile yaşadığı yasak aşk, müsrifliği ve politikaya el atması sonucu yaşadığı itibar kaybı, ve en iyi arkadaşı Bess Foster’ın (Hayley Atwell) ona olan ihaneti sonucu karmakarışık olacaktır.

a 5, 2021

1991 yılı, İngiltere Kraliyet ailesi bir kere daha Noel tatilini Sandringham Köşkünde geçirmek üzeredir. Her şey olması gerektiği gibi giderken, yalnızca bir kişi, mutsuzluğunu ve isyanını, son kez içinde tutmaya çalışıyordur. Bu kişi, tüm dünyanın hakkında konuştuğu, paparazzilerin peşinden koştuğu Lady Diana’dan başkası değildir. Dışarıdan görülen ‘prenses’ hayatının içine hapsedilmiş Diana, o Noel tatilinin Kraliyet içinde geçirmek istediği son günleri olmasına karar verir.

John ve Jane Smith, renksiz bir evlilik süren sıradan bir şehirli çifttir. Ancak her ikisi de diğerinin öğrenmek için cinayet işleyebileceği bir sır gizlemektedir: Bay ve Bayan Smith, yüksek ücretli, olağanüstü kiralık katildirler ve rakip kurumlar için çalışmaktadırlar. Bay ve Bayan Smith, birbirlerini öldürmek için kiralandıklarında evliliklerinde yeni bir heyecan kaynağı bulurlar ve eğlence başlar. Bay ve Bayan Smith, ölümcül yeteneklerini ortaya koyup evliliklerini müthiş bir sınava soktuklarında sonuç muhteşem bir macera yapıtına dönüşür.

Efsane Zorro, bu kez Kaliforniya ve orada yaşayanların geleceğini korumak üzere yeni bir maceraya doğru yola çıkar. Bu kez, güzel karısı Elana ve oğlu Joaquin’in de yardımı ile günahkarlar ile savaşacaktır. Alejandro De La Vega iki hayat arasında kalmıştır. Biri Zorro olarak yaşamak ötekisi de aile adamı olarak devam etmek. Alejandro, maskeyi giymemek konusunda verdiği sözü bir kez bozunca Elana onu terk eder. Çok geçmeden Armand’ı görmeye başlar. Ancak çöldeki tuhaf bir patlamak, Zorro’yu Armand’da görünenin ötesinde başka bir şeyler olduğuna inandırmaya başlar. Kahramanımız bunun ne olduğunu bulmaya hazırdır. Elbette bu sırada üzeri örtülü gerçeği bulmanın peşinde olan başkaları da mevcuttur.

80’li yılların başında Batı Almanya’da geçen öyküde, ayrılmanın eşiğine gelmiş Mark ve Anna’nın yaşadıkları anlatılır. Mark’tan ayrılmak isteyen Anna, neden olarak eşine geçerli bir neden sunamaz. Başka bir adam olduğunu düşünen Mark, olayı araştırır. Anna’nın sevgilisine ulaşan Mark, onun da karısından uzun süredir haber alamadığını ve Anna’nın garip davanışlarının nedenini bilmediğini söyler. Karısının peşine düşen Mark’ın olayın daha ciddi, karanlık ve doğaüstü boyutlarda olduğunu öğrenmesi pek uzun sürmeyecektir. Andrzej Zulawski'nin fantastik, korkutucu ve sürreal öğelerle anlattığı Possession, gösterildiği dönem bazı ülkelerde yasaklanmış, bazılarında ise sansüre uğramıştı.

Amerika’nın kuzeyindeki Alaska Barrow kasabası, her kış, bir ay boyunca sadece geceyi yaşar. Birdenbire gizemli bir grup insanın ortaya çıkmasıyla kasabada yüzbin kişi esrarengiz bir şekilde zarar görürler, hayatlarını yitirirler. Sayısı gittikçe azalan kasaba halkı ve aslında vampir olan bu gizemli grubun kalan insanlarla beslenme mücadeleleri yeniden günışığını görünceye kadar devam edecektir. Steve Niles ve Ben Templesmith’in çizgiromanından başarılı bir şekilde uyarlanmış olan 30 Days of Night, yönetmeni David Slade’in "bu proje için parmağımı bile keserim" diyecek kadar iddialı olduğu bir film. Vampirli korku filmi sevenler içinse tatmin edici derecede korkunç olduğu söyleniyor.

Bir filmi veya diziyi bulamıyor musun? Eklemek için oturum aç.

Küresel

s arama çubuğuna odaklan
p profil menüsünü aç
esc açık bir pencereyi kapat
? klavye kısayol penceresini aç

Medya sayfalarında

b geri git (veya uygulanabilirse ana ekrana)
e sayfayı düzenlemeye git

TV sezonu sayfalarında

(sağa ok) sonraki sezona git
(sol ok) önceki sezona git

TV bölüm sayfalarında

(sağa ok) sonraki bölüme git
(sol ok) önceki bölüme git

Tüm görüntü sayfalarında

a resim ekle penceresini aç

Tüm düzenleme sayfalarında

t çeviri seçiciyi aç
ctrl+ s formu gönder

Tartışma sayfalarında

n yeni tartışma oluştur
w izleme durumunu değiştir
p umumi/hususi değiştir
c kapalı/açık değiştir
a etkinliği aç
r tartışmayı yanıtla
l son yanıta git
ctrl+ enter mesajını gönder
(sağa ok) sonraki sayfa
(sol ok) önceki sayfa

Ayarlar

Bu öğeyi derecelendirmek veya bir listeye eklemek ister misiniz?

Giriş